Rize Tereyağı

Organik Rize yayla tereyağı, rengi ve kokusuyla diğer tereyağı türlerinden ayrılmaktadır. Rize’ye özgü bir kokusu ve lezzeti olan tereyağı deneyen herkesin ilk tercihlerinden olmaktadır. Ancak bölgedeki üretimler sınırlı olduğundan dolayı her zaman taze ve aynı kalitedeki ürünleri bulmak zor olabilir. Özellikle organik ve has Rize yayla tereyağı, içerisinde hiçbir katkı maddesi olmadığı gibi sağlıklı beslenmenin de önemli bir tamamlayıcısıdır.

Süt oranı yüksek olan tereyağında kalsiyum, fosfor ve çeşitli vitaminler açısından zengindir. Böylece kahvaltılarda ya da yemeklerde tercih edilen Rize yayla tereyağı sayesinde kişilerin sağlıksız yağları tüketmesi de önleneceğinden dolayı Rize yayla tereyağı diğer tüm yağlara göre çok daha özel ve sağlıklı bir seçenektir.

Rize’ye has lezzetlerden birisi olan Rize yayla tereyağı, Rize’nin yüksek yaylalarında üretilmektedir. Özel olarak üretilen ve sadece yaylalarda otlayan hayvanların sütlerinin kullanıldığı tereyağı, bu nedenle Rize yayla tereyağı olarak adlandırılmaktadır. Doğal bir şekilde beslenen ve yaylalarda salık dolaşan hayvanların sütlerinin kullanıldığı tereyağında, üretim geleneksel yöntemlere göre yapılır. Bu sayede de hiçbir katkı maddesi, fabrikasyon üretim ve benzer durumlar söz konusu değildir.

Rize yayla tereyağı, Rize’de özel olarak üretilen ve bölgeye has bir üründür. Bu nedenle tereyağında Rize’nin bu özel lezzetini tercih etmek isteyenler bu bölgeden ürün temin edebilir. Ancak çok farklı marka, üretim yeri ve seçenek olduğu gibi sahte ürünler de piyasaya olabilmektedir. Bu tür durumlarda kişilerin alışveriş yapacağı yerleri doğru tercih etmesi gerekmektedir.

ÇAYIN TARİHÇESİ

İlk kez Çin’de ortaya çıkan çayın tarihi M.Ö. III. yüzyıla dayanır. Rivayete göre, M.Ö. 2700’lerde İmparator Shenn Nung bir çay ağacının altında oturur. Bu sırada elindeki sıcak su dolu kâseye birkaç yaprak çay yaprağı düşer. Düşen yaprakların suya verdiği renk ve tat imparatorun hoşuna gider. Shenn Nung’un bunu içip şifa bulmasının üzerine çay, şifa bulmak amacıyla ilaç olarak kullanılmaya başlanır. Başlangıçta tedavi amacıyla kullanılan çay, Çin’de ticaretin gelişmeye başlamasıyla ticari bir unsur haline gelir. M.S. VIII. Yüzyılda Çin kültürünü incelemeye gelen Japon rahipler burada çayla tanışır ve bu mucizevi bitkiyi ülkelerine de götürürler. Böylece Japonya’ya gelen çay, Japon halkı tarafından da sevilir. Hatta önemli protokol toplantılarında çay seremonisi bile yapılmaya başlanır. Japonya’dan Hindistan ve İran’a yayılan çayın Avrupa topraklarına gelmesi ise ancak XVII. Yüzyılda mümkün olur. Hollanda, Fransa, İspanya ve İngiltere çayla tanışan ilk Avrupa ülkeleri olurken; Rusya da Çin’den gelen ticaret kervanlarıyla aynı dönemlerde çayla tanışır. Böylece XVIII. Yüzyıla gelindiğinde çok sayıda millet çayla tanışmıştır arttık…

Çayı ilk içen Türk’ün Hoca Ahmet Yesevi’nin olduğu birçok kaynakta bildirilmekle beraber, Türklerin çay ile tanışması ise XIX. Yüzyılda mümkün olur… 1879 yılında, Basra Valiliği’nde bulunmuş Hacı Mehmet İzzet Efendi yayımladığı “Çay Risalesi” adlı eserde, çayın faydalarından bahseder ve sıklıkla tüketilmesini tavsiye eder. 

II. Abdülhamit döneminde ilk kez çay zirai bir ürün olarak düşünülür. 1894 yılında, Orman, Madenler ve Tarım Bakanlığı’ndan dönemin sadrazamına bir belge yazılır. Belgede çayın ticari değerinin yanı sıra şifa kaynağı olduğu belirtilerek, tarımının yapılması amacıyla ‘uygundur’ onayı istenir. Konuyla ilgili onayın kısa süre içinde çıkmasıyla beraber Japonya’dan tohum tedarik edilir. Çayın ekimi ile ilgili ilk girişimler Bursa’da gerçekleşir, ancak ekolojik koşulların elverişsizliği sebebiyle bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanır.

1917 yılında Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten ve beraberindeki heyet, çay yetiştirilen bölgeyi incelemek üzere Batum’a gider. Doğu Karadeniz’de Rize ve çevresinin toprak ve iklim koşulları itibariyle Batum’la benzerlik gösterdiğini anlatan bir rapor hazırlar ve dönemin Ekonomi Bakanlığı’na sunar.   Rapor, I. Dünya Savaşı nedeniyle askıya alınsa da 1924 yılında Rize ve çevresindeki sosyo-ekonomik sorunların tartışıldığı bu dönemde tekrar gündeme alınır. Böylece 1924 tarihli çay, mandalina ve portakal yetiştirilmesine ilişkin 407 Sayılı Kanun çıkartılır. Dönemin Ziraat Umum Müdürü Zihni Derin tarafından başlatılan ilk çalışmalar, Gürcistan’dan getirtilen ilk tohumlarla mümkün olur. Rizeli üreticilere dağıtılan bu tohumlarla Borçka’da ilk deneme üretimleri başlar. Deneme üretimlerinin başarılı sonuçlanmasıyla, 1937’de Batum’dan 20 ton çay tohumu ithal edilir ve ilk mahsul 1938 yılında alınır. Rize’ye ilk çay tohumunu getiren Hulusi Karadeniz ile ilk çay kanununun hazırlanmasında emeği geçen Esat Özoğuz’da bölgede saygıyla anılan unutulmaz isimlerdir.  1930’lu yılların sonunda bölgede birçok küçük ölçekli fabrika kurulmasından sonra çay bugün Rize’nin ekonomisinin vazgeçilmezi haline gelmiştir.

Dünyada en çok çay tüketen ülkeler arasında Türkiye’nin de yer aldığının da unutmadan altını çizelim. 1900’lü yıllara kadar çayı tanımayan ve tam bir ’kahve tiryakisi’ olan Türkiye’de bugün çay, sudan sonra en sık tüketilen içecek haline gelmiş durumdadır. Türkiyede en çok çay üretilen il Rize’dir

× Online Sipariş